Bu şehrin bu kadar güzel olduğunu bilseydim çok daha önce giderdim.
Üç hafta önce, Beatles'ın memleketi Liverpool'daydık.
Şehirde üç gün boyunca Uluslararası Mersey Nehri Festivali vardı.
Biz son gününe katıldık. Bir dolu insan, müzik, eğlence, yiyecek, içecek; şenlik için ne gerekiyorsa vardı.
Liverpool zamanında Londra'dan sonra İngiltere'nin en büyük limanına sahipmiş ve sanayi devriminin en önemli şehirlerinden biri olmuş.
19. yüzyıla kadar İngiltere'nin köle ticareti merkeziymiş. Liverpool'dan Afrika'ya sanayii ürünleri götüren gemiler karşılığında köle alıp Amerika'ya taşımışlar, bu ticaretten gemiciler çok büyük paralar kazanmışlar ve bu da şehrin zenginleşmesine sebep olmuş.
2. Dünya Savaşında şehrin Almanlar tarafından çok şiddetli bombalanması, Liverpool'un ticaret hayatına gem vurmuş, şehir uzun süre kendine gelememiş.
1960'larda Beatles'ın patlamasıyla tekrar yıldızı parlamış.
1990'lardan beri ise şehrin eski havasına kavuşması için güzelleştirme çalışmaları yapılmaktaymış.
Yapılan çalışmalara değmiş anlaşılan çünkü şehir merkezi çok güzel gözüküyordu.
Şehir merkezine varınca ilk önce UNESCO Dünya Mirası Listesine alınan Albert Limanını gezdik.
Limana şenlik dolayısıyla çeşit çeşit gemi demirlemişti. Geçmişin ticari gemileri ve donanma gemileri hem görülmek hem ziyaret edilmek için kanaldaydılar.
Bunların dışında, inci gibi yan yana dizilmiş otel ve restoran tekneleri de vardı.
Daha önce kanal teknesinde hiç yatıya kalmadım ama neden olmasın, denenebilir.
Albert Limanında kalabalıkla beraber gemilere bakındıktan sonra limanın içindeki Tate Liverpool müzesi, Merseyside Denizcilik müzesi ve ödüllü Beatles müzesini dolandık.
Sonrasında, rıhtım boyunca sıralanmış güzel binalara bakına bakına konser alanına geçtik.
Hem konser alanında ayakta salınan hem yeşilliklere uzanmış güneş banyosu yapan bir sürü insanla beraber biz de konserin tadını çıkardık.
Konser alanının gerisine yiyip içmek için küçük büfeler kurulmuştu. Dünya mutfaklarından bol çeşit vardı, biz de müzik arasında bir tanesinde öğle yemeğini halletik.
Sonra bir ara, antika iki savaş uçağıyla akrobasi uçuşları yapıldı.
Gemilerdi, konserdi, yemekti, uçaklardı derken şenlik hava kararmadan bitti.
Herkes yavaş yavaş dağılmaya başlarken biz de soluğu Beatles'ın sokağında aldık.
Mathew sokağı, Beatles grubunun müzik kariyerlerinin daha başındayken çıktıkları Cavern gece kulübünün olduğu sokak.
1973'te kapanan kulüp 1984'te orjinaline sadık kalınarak tekrardan yapılmış. Halen müzik grupları sahne almaktaymış. Biz içeri girmedik ama sabahtan akşama kadar açıkmış ve belli günler giriş ücretsizmiş.
Mathew'den ayrıldıktan sonra bir süre şehrin güzel sokaklarında dolandık.
Dükkanları çoktan kapanmış olsa da Liverpool ONE alışveriş merkezine uğrayıp şöyle bir bakındık.
İşte ne zaman ki açlık başımıza vurdu saatin ilerlediğini fark ettik.
Sağda solda restoran göremeyince Tesco'dan sandviç mi alsak derken kendimizi Japon restoranında bulduk. Nasıl yaptık o geçişi bilmiyorum ama iyi de oldu.
Japon yemeklerini, özellikle de sushiyi çok seviyoruz. Etsu da bizi mahcup etmedi, restorandan ve yemeklerinden memnun kaldık.
Yemekten sonra da koyulduk dönüş yolumuza.
Çok hareketli ve güzelmiş Liverpool, gene geliriz, iki saat çok uzak mesafe değil zaten, di mi ama...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder