8 Kasım 2014 Cumartesi

Trabzon, Türkiye

Ne zamandır aklımda, dilimde bir Karadeniz turu vardı. Her sene bu sene gidiyoruz diyordum...en sonunda gerçek oldu!

DSC_0134


Haziran ayındaki 10 günlük Karadeniz gezimiz Trabzon'la başladı. İstanbul'dan kalkan uçakla sabahtan Trabzon'a vardık. İlk hedefimiz Uzungöl...

Önce havaalanındaki araç kiralama şirketi Eco'dan bir araç ayarladık. (Havaalanında birkaç şirket var, sanki anlaşmışlar hepsinde aynı araç, aynı fiyat. Bir de araç kiralarken Bodrum'a gitmek yerine Trabzon'a yaz tatiline gelmemize şaşıran görevli var!)

Neyse aracımızı alıp yolumuza koyulduk. Trabzon havaalanı - Uzungöl arası 90 km, aşağı yukarı bir buçuk saat. Sahil boyunca Trabzon-Rize yolundan ilerleyip sonrasında Of'tan yukarı çıktık. Deniz kenarında hava çok sıcak olmasa da sakin gözüküyordu ama ne olduysa Of'tan sonra oldu. Biz hayatımızda böyle sel sele yağmur görmedik (o sırada görmemiştik sonrasında Vietnam'da gördük!). Çaykara-Uzungöl yolunda bir anda kendimizi selin içinde bulduk, yoldaki su nerdeyse kapıyı açsak içeri girecek haldeydi. Göz gözü görmediğinden ilk ne yapacağımızı bilemedik, sonra herkes gibi sağdan sağdan, silecekler son hızda böyle bir süre gittik - bana hiç bitmeyecek gibi geldi. Derken nasıl olduysa o yağmur bir anda kesildi, meğer tepemizde koskoca bir bulut varmış.

O buluttan çıkınca beklediğimiz manzaraya kavuştuk...

Uzungol, Trabzon
Uzungöl

Güzelim ağaçların, köylerin içinden geçerek Uzungöl'e vardık.

Uzungöl'ü hep fotoğraflarından biliyordum, dağların arasındaki muhteşem göl ve yamacındaki camisiyle küçük bir köy...

Aslına bakarsanız çok güzel hayal etmiştim burayı. Uzungöl'e yaklaştıkça doğayla buluşacağız derken şehirleşmiş köy bulduk(!) Gölün etrafı gelen turistlerin çokluğundan mıdır plansız bir şekilde gelişmeye başlamış. Burası ormanın göbeğinde şehir olmuş.

İlk önce araçla Uzungöl'ün orada biraz dolandık, kalacak yer bakındık. Akşamı Gobleç otelde geçirmeye karar verdik. Gölün etrafındaki kalabalıktan uzak, hemen yolun girişindeki bir otel. Odaya gittik, eşyalarımızı bırakıp doğru öğle yemeği peşine düştük.

Uzungol, Trabzon
Gobleç Otel

Öğle yemeğini İnan Kardeşler'de yedik, harika olmasa da güzeldi.

Karnımızı doyurduktan sonra da çevreyi keşfe çıktık. Tepelere doğru ilerledikçe muhteşem doğanın içinde kaybolduk: dağlar, ağaçlar, mis gibi hava... Karadeniz'e hayran olmamak mümkün değil!

Uzungol, Trabzon
Tepeden Uzungöl manzarası

Uzungol, Trabzon
Tepeden Uzungöl manzarası

Derken akşam olmaya başladı. Bol yürüyüş ve oksijenden sonra tabii biz tekrar acıktık. Oteldekilerin tavsiyesi üzerine yemeğe Ada restoran'a gittik (bizi görünce çalışanlar pek sevindiler nedense, yerli turist görmeyi özlemişler galiba). Yemekler çok güzeldi, herkes ilgili ve güler yüzlüydü; memnun kalarak günü tamamladık.

Ertesi gün, sabahtan kahvaltımızı edip, eşyalarımızı toplayıp otelden çıkışımızı yaptık (bu arada otel temiz, çalışanlar da ilgiliydi).

Sırada Sümela Manastırı var...Uzungöl-Sümela arası 135 km yaklaşık iki buçuk-üç saat.

Mesafe çok uzak değil ama biz bakına bakına gidiyoruz. Önce yol üstündeki dövme bıçaklarıyla meşhur Sürmene ilçesine uğradık. Sonra ben gene acıktım, Coşandere tesislerinde yemek molası verdik ve güzelim yöresel yemeklerden tattık: mısır çorbası, karalahana sarması, kuymak, kaygana ve hamsiköy sütlacı. Tabii Hamsiköy sütlacı adı üstünde Hamsiköy'de yenirmiş ama yolu terste kalıyordu o yüzden bu seferlik burada yedik belki bir dahaki sefere de Hamsiköy'e gideriz.

Yemekten sonra tekrar yoldayız. Yirmi dakika sonra Trabzon'un Maçka ilçesinde yer alan Rum Ortodoks manastırı Sümela'ya vardık. Dağa kurulmuş bu muhteşem yapı bizi karşıladı.

DSC_0468
Sümela Manastırı

Araçla bir yere kadar gidiliyor. Arabayı park edip ormanın içinden yürümeye başladık. Burada doğa o kadar güzel ki anlatamam...

DSC_0222
Sümela Manastırı'na doğru yürüyoruz

Ormanın heybetli ağaçlarının arasından geçerek manastıra geldik. Müze kart geçiyormuş, gösterip içeri girdik. Büyük binanın arkasında küçük bir şehir karşıladı bizi.

DSC_0227
Sümela Manastırı

DSC_0234
Sümela Manastırı'ndaki pencereden manzara
DSC_0237
Sümela Manastırı'ndaki pencereden manzara
DSC_0268
Sümela Manastırı'ndaki bir odanın tavanındaki fresk 

İlk MS 3. yüzyılda kurulan, şimdiki durumuyla da 13. yüzyıldan beri varlığını sürdüren Sümela, mübadeleden sonra kendi kaderine terk edilmiş ve zamanla çok yıpranmış. Şimdilerde bir kısmı onarılmış. Dış cephesinden görünen binanın ancak küçük bir bölümünü gezebildik, geri kalanı ise ziyarete kapalıymış.

DSC_0286
Sümela Manastırı
DSC_0420
Sümela Manastırı yolundaki akarsu
DSC_0380


Manastırı gezdikten; manzaranın, ağaçların, derenin bir sürü fotoğrafını çektikten sonra oradan ayrıldık.

Bir saatlik araba yolculuğundan sonra da Trabzon'a vardık. 

Trabzon'da kalacak yer ayarlamamıştık. Aklımızda Karadeniz Teknik Üniversite'sinin misafirhanesi vardı. Gidip bir bakalım dedik.

Bu kadar güzel bir tesis olamaz, ben çok beğendim. Trabzon'un merkezinin karışıklığından uzak, deniz kenarı, ferah, temiz bir yer. Derhal odamızı tutup, yerleştik. Sonrasında şehir merkezini gezmeye gittik. 

Merkezde gezilecek çok yer var ama gelişimiz geç saate kaldığından Ayasofya Müzesi ve Atatürk Köşkü'nü göremedik. Bir de Löplöpçüler'de bahsi geçen Ayasofya Müzesi bahçesindeki muhlama ile Oburcan'ın blogunda yazdığı Özdemir kasap ve Düzköy süt ürünleri merak ettiğim diğer yerlerdi. Artık bir dahaki sefere deyip, şehir turumuzu Boztepe'yle noktaladık.

DSC_0480
Boztepe

Sabah, misafirhanede Karadeniz'e karşı kahvaltımızı yaptık.

KTU Misafirhanesi
KTÜ Misafirhanesi
DSC_0537


Kahvaltı bitip biraz sahilin keyfini çıkardıktan sonra hemen yakındaki havaalanına bir koşu gidip kiralık arabayı teslim ettik. 

Buradan sonra otobüsle devam edeceğiz. Otogar'a gidip Lüks Karadeniz'den iki bilet aldık. Sıradaki yolculuğumuz Ordu'ya...